Çanlar kimin için çalıyor !? Chers lecteurs, vous aurez compris au fil de mes articles, les mobilisations habitantes sont fragiles à Istanbul. Hélas. La réalité est ainsi et je ne peux en changer le cours. Que me restait-il à faire alors ? Participer aux activités de l’Elite. C’était une possibilité. Cette forme de lutte contribue à l’évolution des choses. Mais ce n’est pas celle que je fais mienne, en priorité. Je crois personnellement, très fortement, que les habitants détiennent ce potentiel, cette force. J’aurais aimé les appuyer dans leur mobilisation à Sulukule. Hélas ils avaient cédé –peut-être même avant mon arrivée. On ne force pas des luttes –et surtout on ne force pas des luttes sans les habitants. Que me restait-il à faire ici ? Rencontrer et convaincre. Vous m’excuserez, d’un point de vue « professionnel », cela n’apparaît pas très convaincant pour le coup. Certains comprennent ce que j’écris. Et c’est l’essentiel. Bref pour vous dire, dans cette aventure, je n’étais pas seule : merci Deniz. Eveiller des consciences lors de notre passage dans les maisons. Une goutte d’eau dans l’océan... Il était légitime que sa plume engagée prenne place dans ce site.
“Hiç kimse kendinden menkul bir Ada değildir ; herkes Kıtanın bir parçasıdır, bütünün bir parçası ; eğer deniz bir parça toprağı alıp götürse, Avrupa eksilmiş demektir, tıpkı sanki dağlık bir burun eksilmiş gibi, tıpkı sanki dostlarınızın ya da bizzat sizin bir Malikâneniz eksilmiş gibi ; her insanın ölümü beni tüketir, çünkü ben insanoğluna bağlıyım ; ve o yüzden gönderme kimseyi çanlar kimin için çalıyor diye ; onlar senin için çalıyor.” John Donne, Devotions upon Emergent Occasions Büyük şehirlerin belediyeleri, bir süreden beri “Kentsel Dönüşüm” adı altında yağma ve talan operasyonu yürütüyorlar. Gecekondu semtlerini düzeltmek bahanesiyle, kimi yerlere "çöküntü alanları",kimi yerlere de deprem riski var deniliyor. “Modern Avrupa Kenti” olma yolunda, ne varsa yok ederek dört nala hızla ilerliyoruz. 90’lı yıllardan beri çeşitli kereler gündeme getirilen bu projelerin esas olarak ardında yatan gerçek niyet elbette ki sermaye için yeni yatırım ve kâr alanları yaratmak ; Galataportlar, Haydarpaşa’ya yapılması planlanan büyük ticaret merkezleri, gökdelenler, oteller ve devasa alışveriş merkezleri vs.= Yüzlerce evsiz. Projeler de yaklaşık 1,3 milyon bina bulunan İstanbul’un yarısından fazlası "kentsel dönüşüm" den nasibini alacağa benziyor. 80-85 bin civarındaki gecekondunun yıkılacağını düşündüğümüzde binlerce aile evsiz kalacaktır ; "Modern Avrupa Kenti" ne, hoş geldiniz !! Peki burada yaşayanlar ne yapacaklar,nereye gidecekler ? Kimileri, borçlandırılıp "ödeyebilirler ise" şehir dışında yapılan "mega kentler" de varolma savaşımına devam edeceklerdir."Ödeyebilmek" ve "varolabilmek", bu iki kavram çok önemlidir çünkü, işsizliğin giderek arttığı ve iş güvencesinin olmadığı gerçekliğini düşündüğümüzde, bu kavramlar havada kalıyor. Polyannacılık rolü oynamak saflık olur sanırım. Açılan davalardan maalesef hiçbir sonuç alınamıyor ; "hak ve hukuk kimler için var ?" sorgulamasını yapmağa pek gerek yok sanırım ; bunu yaşamın pratiğinde binlerce insan maalesef büyük acılar yaşayarak öğreniyor.
Bir zamanlar iş bulma umuduyla büyük kentlere göç eden emekçilerin boş buldukları arazilere gecekondu yapmalarına ses çıkarmayanlar geçmişte bu durumu seçim yatırımı olarak görmüşlerdir ama şimdi artık ihtiyaç kalmadı ve tasfiye zamanı geldi ! Tasfiyeler zincirin en zayıf halkasından başlatılıyor. İstanbul’u ele alırsak, Küçükçekmece, Zeytinburnu, Okmeydanı, Fatih, Kartal, Pendik, Gülsuyu gibi semtlerde yıkımlar gündemdedir. Tarihi yapıları da içine alan bu "kentsel rant", muhaliflerin dikkatini çekmemek için yıkımlara "halkanın en zayıfları"n dan başlamıştır. Küçükbakkalköy, Kağıthane’de yaşayan Romanlar bu yıkımlar nedeniyle ya başka yerlere göç ettirilmiş ya da naylon çadırlarda perişan halde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Oysa ki "Çingene" diye aşağılanan ve dışlanan Romanların bir çoğu yüzlerce yıldır bu bölgelerde yaşamaktadırlar. Sulukule Romanlarının yüzyıllardır yaşadığı tarihi yarımada dan "Fatih Sultan tapusuna rağmen" zorunlu göç ettirilişi tek bir gerçekliği gösteriyor, kar ! Ne yazık ki şimdi, değerinin altında bir fiyat biçilip üstü borçlandırılarak evlerini boşaltmaları istenmekte, kendilerine şehrin dışı sayılabilecek yerlere zorunlu göç ettirilmektedirler. Ama olsun ! Oralar zaten medyada açıklandığı gibi "hırsızlık, kapkaç, uğuşturucu ve fuhuş yatağı" ya da "suç ve terör yuvası" olduğundan dolayı genel istek de zaten "yıkılması" yönündedir. Roma arenasından gökyüzüne doğru naralar yükseliyor ; yık !! yık !! yok et !!!! "Oh ! Ne iyi temizleniyor" !
Bu sadece ülkemiz gerçekliği değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanılandır. ABD’de yakın zamanda yaşanılan mortgage krizi 1,5 milyon insanı sokaklar da yaşamaya itmektedir. Gerek Avrupa gerek ise ABD de olsun zaten milyonlarcası sokaklarda yaşamaktadır ! Herkesin insanca yaşamaya hakkı vardır. Herkesin sağlıklı biçimde yaşayabileceği konutlara, sosyal ve kültürel imkanlardan yararlanma hakkı vardır, bu sorun ötekileştirilme ile asla çözülemez. Çıkan sonuç şudur ki, genel olarak dünyanın her yerinde uygulanan bu politikalara dur diyebilmek için çok güçlü muhalif örgütler olması gerekir. Bunlar, bilimsel analizler çıkaran STK lar dışında esas olarak, kendi sorununun bilincine varmış, kavramış, sahiplenmiş mahalli insanlardan oluşmalıdır. Kendi mahallesinde dernekleşerek, ne olup bittiği konusunda sürekli bilgilendirilen, sorununa sahip çıkan bireyler böylelikle, bu ortak sorunu yaşayan diğer mahalleliler ile bir araya gelerek ortak çalışmalar yürütmelidirler. Birlikte oluşturulan bu gücü yıkmak kolay olmasa gerek ! Deniz Ersoy
Fotoğraflar : Deniz Ersoy |
|
|||||
|
||||||